ALLAHÜ TEALANIN AHLAKI İLE AHLAKLANMAK

17.10.2017 17:00

 

 

ALLAHÜ TEÂLÂ’NIN AHLAKI İLE AHLAKLANMAK

İnsanlar genel yaşayış içerisinde dünyadaki davranışlarını “İslam ahlakı” içerisinde değerlendirdiklerini söylüyorlar. Davranışların ortaya konuş biçimi olarak baktığımızda bu tabir doğru değildir. Çünkü İslam’ın kendisi doğrudan bir ahlak ortaya koyamaz. Bu halin aslı ise hocamın dediği gibi “Allah’ın (c.c) ahlakıyla ahlaklanın!”dır.

 

Peki insan Allah’ın (c.c) ahlakıyla nasıl ahlaklanır? Bunun için önce Allahü Teâlâ’nın ahlakını bilmemiz gerekir.

 

Allahü Teâlâ’nın ahlakını öğrenmeye kalktığımızda birincisin “yaratmak” olduğunu görürüz. İkincisi ise bütün kâinatta her şeyin rızkını yerli yerince vermektir. Bu ahlakla ahlaklanmanın ne demek olduğunu anlayabildiniz mi? Ahir zamanın insanları Allah’ın (c.c) ahlakıyla ahlaklanmalıdırlar. Çünkü dünya bilim olarak çok güzel bir yere gelse de daha ileriye gidememektedir. Bilim nanoya kadar uzandı ancak nanonun daha da altına geçemiyor. Nano ile tanımlanan ifadeler, herhangi bir ölçünün milyarda birini gösterir. Nanonun altını ise artık yeni yetişen nesil açacaktır. Yeni nesil yaratılıştaki Altı aşamanın orta aşamasına kadar olan kısmı yani enerji âleminin bir üstü olan balçıkla enerji arasındaki âlemi keşfedecektir. Moleküler üretim, isteneni yani günün ihtiyaçlarını çok daha etkin olarak verecektir.

 

Nano âlemi neresiydi? Nanometre, metrenin milyarda birini (1 nm = 1/1.000.000.000 m) 10 üssü -9 ile ifade etmektedir. Bilim bu aşamanın altına henüz inememiştir. Bu güne kadar mevcut teknoloji ile kâinatta en fazla 18 milyar kilometre uzağa gitmişiz. Bu mesafe kâinatın büyüklüğü göz önüne alındığında neredeyse burnumuzun ucu demektir. Fakat insan maddelerin daha da altına gidebilir, hem de “Elest günü”ne kadar. Zahir âlemde yaratılmış bir insanın ulaşabileceği en son nokta ise “Elest günü”dür.  İnsanın ilmi en sonunda Sitre-tül Mühtehaya yani Amâ’ya geçiş kapılarına kadar gelecektir.

 

Burayı daha önce geçen oldu mu? Oldu... Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.v) Miracı ile bu sınırı da geçmiştir. Hatta tek başına değil sevdiklerinin Nur bedenleri ile beraber birlikte miraca gitmişlerdir.

 

Orta âlemde ise makroda da şu an 18 milyar kilometre ötesinin ve biraz daha ötelerinin fotoğraflarını görebiliyoruz. Halbuki bu mesafelerin çok daha öteleri var. İnsanın yaratılışı evrenden evrene geçebilecek bir yapıya sahiptir.

 

İnsanlar zaman makinesi icat etmeyi hayal ediyorlar ama işin aslına baktığınızda insanın kendisi zaman makinesidir. Makine ile zaman yolculuğu fikri sadece hayal ürünüdür. Elektronu burada örnek almak lazım.  Bir elektron kendini bir yerden bir yere çoğaltarak yani kopyalayarak nakledebiliyor. Sürekli  sahte elektronlar oluşturuyor. Bu bilim adamlarını dahi şaşırtan bir haldir. Bir elektron tanesi maddenin düzeni bozabilmektedir. Peki bir DNA’nın kendini kopyalayıp başka bir hale gelmesi?

 

Bilim geldiği noktada tanımlayamadığı bu güce “karanlık güç” veya “Tanrı parçacığı” demekte. Bundan sonra ise devreye artık tasavvuf ilmi girecektir. Tasavvuf ilmine sahip olmayanların oraları aşması mümkün değildir.

 

İnsan olmak âyette emredildiği gibi “Allahü Teâlâ’nın şerefini taşımak” demektir. “O’nun Ruh’unu taşımak”demektir. Sizler Allahü Teâlâ’nın varlığındaki zerrelerinin güçlerini taşıyorsunuz. Onun varlığıyla varsınız. Allahü Teâlâ’nın şerefini taşıdığını bilmek bile insanın çok noktaya götürür. Bunu öğrendikten sonra bu bilinçle hareket edersiniz, ona göre oturup kalkarsınız. Bütün hallerimiz bütün durumlarımız ona göre olur. O zaman başkasına ne elinizden ne dilinizden bir zarar gelmeyen hale bürünürsünüz. İnsanlar sizi kandırdıklarını zannederler ama kandırılan kendileridir. Çünkü o insanlar esfel-i safilinde kalmışlardır.

 

Daha ötelerini istemek her insanın hakkıdır. Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.v) Miraç'ta iken ilmin sonsuzluğuna dalmış idi. Allahü Teâlâ ilmi O’na tekrar Elest gününden öte bir halde vermişti. Belki de bütün Şen’lerin ilmini bir anda kendisine bir rahmet olarak indirmiş ve vermişti. Bu halde iken Allahü Teâlâ, Hazreti Peygamber Efendimize (s.a.v) “Daha doymadın mı Ya Muhammed!” demiş ve Efendimiz de Rabbine “Ya Rabbi senin ilmine mi doyulur?” diyerek ilmin sonsuzluğunu ve hazzını ortaya koymuştur. Biz O’nun ümmetleriyiz, O’nun Ahir Zamandaki kardeşleriyiz. O’nun o şekildeki mirasçılarıyız. Onun için Ahir zaman insanları da o halde olmalı, ilmi istemeli. Dünya malı hepimizin bildiği gibi gelip geçici, kimseye kalmıyor. Fakat ilim sonsuz hayatınız boyunca sizle beraberdir. Nereye giderseniz, nerede, ne zaman, nasıl yaratılırsanız yaratılın hatırladıktan sonra bir daha unutmak mümkün değildir. Bir sonraki yaratılışınıza hatırlayarak ve bir üst makamda gidersiniz. Sekiz çift hayatın birinde (sekizinde erkek, sekizinde de kadın) mutlak surette peygamber olacaksınızdır.

 

Allahü Teâlâ insandan iki şeyi almaz; bunlardan biri Ruh’una bağladığı Nur bedenlerimiz diğeri de verdiği ilimlerdir. Elest gününde aldığımız ilimleri bunun dışında tutuyoruz çünkü o ilimleri tekrar almak için insanın sünnet olarak o miracı yapması gerekiyor. Allahü Teâlâ Elest gününde öğrendiklerimizi de elbette almıyor ama insan onları unutuyor. Bunlar Levh-i Mahfûzumuzda kayıtlıdır ve Allahü Teâlâ onları almamıştır fakat insanın bunları hatırlaması için de çaba göstermesi gerekir. İnsan yeni yeni bilgiler öğreniyor. Bu bilgiler de insana sorular sorduruyor ve bunları hatırlamaya çalışıyor. Hal ile hal olunursa Rabbimizin bu ilimlerin tamamını “bir an içerisinde” vermesi de mümkündür. 

 

Cafer İskenderoğlu