Casiye Suresi

 

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

  1. HA MİM

Ha, evvelin ve ebedin sınırsızlığıdır.

Ha, evvelin ve ebedin sınırsızlığında, ezelden ebede var olan İlahtır.

Ha, ezelin ve ebedin Hayat sıfatıdır.

 

Ha, ezel ve ebed arasında yaşayanlara hayat verendir.

Ha, her şeyi ezelden yoktan yaratan, ebedler içerisinde bir yerde vardan yok edendir.

Ha, İlahın yarattığı ilk Nur’un kaynağıdır.

Ha, Amada ki ilk özgür bilince tecelli edendir.

Ha, varlığı ve yokluğu bir arada cem edendir.

Ha, Rahman suresinin 29. ayetinde geçen “ Allah her an bir şendedir.” Ayetinde ki her bir şeninin, ilk halinin sahibidir.

Ha, bu şenlerdeki her yeni yaratılışa ilk Elifi verendir.

Ha, tohumu çatlatandır. “Şüphesiz Allah, tohumu ve çekirdeği çatlatandır,” (Enam 95)

Ha, çatlayan bir tohuma sayısız tohum yerleştirendir.

Ha, yaratılan her varlığın dönüp yok olduğu sahiptir.

Ha, İnsan-ı Kebir’i kuşatandır.

 


 

Mim, Kainatın tamamının Nurudur.

Mim, evvelden sevilip ebeden sevilendir.

Mim, evvel ve ebed içerisinde her varlık mim içerisinde yaratılmıştır.

Mim, Ha’nın aynasıdır.

Mim, ilk yaratılıştan ebede Ha‘nın Kamil halifesidir.

Mim, Kalemin aslıdır.

Mim, Levh-i Mahfuza Ha’dan aldığını yazandır.

Mim, Ha’dan var olup, Ha’dan yok olandır.

Mim, Ha’nın Yarattığı ilk Nurdur.

Mim, Allah, her an Mim için bir şendedir.

Mim, Elif’i ilk tanıyandır.

Mim, ilk çatlayan tohumdur.

Mim, İlahi ilimlerin cem mahallidir.

Mim İnsan-ı Kebirdir.

 

2. Kitap, Aziz ve Hakim olan Allah tarafından indirilmiştir.

3. Şüphesiz göklerde ve yerde inananlar için birçok âyetler vardır.

 

Allah’u Teala’nın ayetleri, sadece kelam ile değil, Allah’u Teala’nın sayısız halinden zuhur eden tecellilerinden, Allah tarafından bir araya getirilip, yaratılan her varlık ve bu varlıklardaki haller, şekiller, renkler, zuhuratlar, bunların arasındaki mesafeler, bu yaratılanların hareketleri veya sabitlikleri, kainatta ki duruşları, kainatta ki yerleri, kendilerine ve kainata tesir eden güçleri, kuvvetleri, kainatta ki bu varlıkların yaratılışları ve yok oluşları, cennetleri ve cehennemleri, başka alemlerdeki yaratılışlar, tüm canlı cansız varlıklar, kainatta gözle göremeyeceğimiz ve gördüklerimizin tamamı, hatta insan vücudunu meydana getiren her organ ve bu organların alt yapıları, hücreleri, hücreleri meydana getiren molekülleri, molekülleri meydana getiren atomları, atomları meydana getiren tüm balçık yapıları, bu balçık yapıları meydana getiren enerji parçacıkları, enerji parçacıklarını meydana getiren nur yapı ve bunlardan meydana gelmiş tüm zerreler makro küreler ve arasındakiler vs. tamamı Allahın ayetlerindendir. İnsan-ı Kamil, bu ayetleri de okuyup, bu ayetlerin muhkem taraflarından Allah’ı bilir, bu Ayetlerin, müteşabih tarafından da Allah-u Teala’nın sayısız ilimlerini tahsil eder.

Kainatta da görüp ve göremediklerimizin tamamı Levh-i Mahfuzun içindedir. Levh-i Mahfuz ise Mim’in içindedir. Mim de,  Ha da Fenafil Ha olmuştur.

 

4. Sizin yaratılışınızda ve (Allah'ın) yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inanan kavimler için ibret verici ayetler vardır.

İnsanın yaratılışı ve İnsan, Allah-u Teala’nın en büyük ayetlerinden biridir. İnsandaki ayet sayısı Kuran-ı Kerimdeki ayetlerden fazladır. İnsanın, sadece bir hücresindeki ayetleri, Allah-u Teala’nın kendi deyimiyle 6 günde yani 6 aşamada bir araya getirip tertip etmiştir.

“Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!” Araf 54

Bu aşamalar, nurdan başlar enerjiye, enerjiden balçığa (quark parçacıkları), balçıktan nötron, proton, elektrona, yani atoma, atomdan moleküle, molekülden hücreyedir. Kainat İnsan-ı Kebir olduğu için, kainatın içindeki tüm yaratılmış varlıklar da, bu 6 aşamayı yaşamışlardır. Allah-u Teala, İnsanın ve kainatın bu yaratılışına lisanen “OL” demiş (ki bu ayettir), İnsanın yaratılışına Esmalarıyla tecelli etmiştir (bu da İnsandaki ayetlerdir).

Allah-u Teala, kendisine ait bazı özel sıfatları İnsana ve kainata yüklemiş olup, bu hallerde, Allahın İnsandaki ve kainattaki ayetlerindendir. Yani Allah-u Teala, Kuran da Kelamından zuhur eden ayetlerinden bize bildirmiş, İnsan ve kainatın içinde yaratılanlarda ise (ki bu yaratılanlar canlı ve cansız tüm mahlukattır) hem kelamını, hem sıfatlarını, hem özel bazı kudretlerini ve muhteşem çeşitli sanatlarını, (anlayanlara) kendi ayetleri olarak göstermiştir. Yani İnsan ve kainatta toplanmış ayetler, hem hayat sahibidir, hem hal sahibidir, hem kelam sahibidir, hem de görseldir. Peygamber Efendimizin (s.a.v), “İnsan ve Kuran ikizdir” Hadis-i Şerifinin anlamı da budur. Beden alemindeki İnsan küçük Alemdir. İnsanı Kebir unvanını almış olan, kainat ise büyük alemdir. Haliyle kainatın kendisi, içindeki terkipleriyle ‘Kuran’ anlamındadır.  Yani ayetlerdir.

"İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kuran'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?" Fussilet 53

Allaha Emanet Olun

Cafer İSKENDEROĞLU

 

Câsiye Suresi 
Bismillâhirrahmânirrahîm.

1. Hâ-Mîm 

2. Tenzîlu-lkitâbi mina(A)llâhi-l’azîzi-lhakîm(i)

2. Kitap, Aziz ve Hakim olan Allah tarafından indirilmiştir. 

3. İnne fî-ssemâvâti vel-ardi leâyâtin lilmu/minîn(e)

3.  Şüphesiz göklerde ve yerde inananlar için birçok âyetler vardır. 

4. Vefî ḣalkikum vemâ yebuśśu min dâbbetin âyâtun likavmin yûkinûn(e) 

4. Sizin yaratılışınızda ve (Allah'ın) yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inanan kavimler için ibret verici ayetler vardır.

5. Vaḣtilâfi-lleyli ve-nnehâri vemâ enzela(A)llâhu mine-ssemâ-i min rizkin fe-ahyâ bihi-l-arda ba’de mevtihâ ve tasrîfi-rriyâhi âyâtun likavmin ya’kilûn(e) 

6. Tilke âyâtu(A)llâhi netlûhâ ‘aleyke bilhakk(i)(s)febi-eyyi hadîśin ba’da(A)llâhi ve âyâtihi yu/minûn(e)

7. Veylun likulli effâkin eśîm(in) 

8. Yesme’u âyâti(A)llâhi tutlâ ‘aleyhi śümme yusirru mustekbiran ke-en lem yesma’hâ(s) fe-beşşirhu bi’ażâbin elîm(in) 

9. Ve-iżâ ‘alime min âyâtinâ şey-en(i)tteḣażehâ huzuvâ(en)(c) ulâ-ike lehum ‘ażâbun muhîn(un) 

10. Min verâ-ihim cehennem(u)(s) velâ yuġnî ‘anhum mâ kesebû şey-en velâ mâ-tteḣażû min dûni(A)llâhi evliyâ/(e)(s) velehum ‘ażâbun ‘azîm(un) 

11. Hâżâ hudâ(en)(s) velleżîne keferû bi-âyâti rabbihim lehum ‘ażâbun min riczin elîm(in) 

12. (A)llâhu-lleżî seḣḣara lekumu-lbahra litecriye-lfulku fîhi bi-emrihi ve litebteġû min fadlihi ve le’allekum teşkurûn(e) 

13. Ve seḣḣara lekum mâ fî-ssemâvâti vemâ fî-l-ardi cemî’an minh(u)(c) inne fî żâlike leâyâtin likavmin yetefekkerûn(e)

13. O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır. 

        İnsana Allahın emriyle boyun eğen varlıkların içinde zaman da vardır. Dolayısıyla İnsan zamana hükmedebilir. Zamanı istediği gibi kullanabilir. Yani zamanda gezmek, diğer nimetler gibi İnsana bir lütuf olarak, Allahu Teala tarafından verilmiştir.

Ancak, günümüz İnsanları maalesef, Allahu Tealanın vermiş olduğu bu yeteneklerinin farkında değildir.

14. Kul lilleżîne âmenû yaġfirû lilleżîne lâ yercûne eyyâma(A)llâhi liyecziye kavmen bimâ kânû yeksibûn(e) 

15. Men ‘amile sâlihan felinefsih(i)(s) vemen esâe fe’aleyhâ(s) śümme ilâ rabbikum turce’ûn(e) 

16. Ve lekad âteynâ benî isrâ-île-lkitâbe velhukme ve-nnubuvvete ve razeknâhum mine-ttayyibâti ve faddalnâhum ‘alâ-l’âlemîn(e) 

17. Ve âteynâhum beyyinâtin mine-l-emr(i)(s) femâ-ḣtelefû illâ min ba’di mâ câehumu-l’ilmu baġyen beynehum(c) inne rabbeke yakdî beynehum yevme-lkiyâmeti fîmâ kânû fîhi yaḣtelifûn(e) 

18. Śumme ce’alnâke ‘alâ şerî’atin mine-l-emri fettebi’hâ velâ tettebi’ ehvâe-lleżîne lâ ya’lemûn(e) 

19. İnnehum len yuġnû ‘anke mina(A)llâhi şey-â(en)(c) ve-inne-zzâlimîne ba’duhum evliyâu ba’d(in)(s)va(A)llâhu veliyyu-lmuttekîn(e) 

20. Hâżâ besâ-iru linnâsi ve huden ve rahmetun likavmin yûkinûn(e) 

21. Em hasibe-lleżîne-cterahû-sseyyi-âti en nec’alehum kelleżîne âmenû ve ’amilû-ssâlihâti sevâen mahyâhum ve memâtuhum(c) sâe mâ yahkumûn(e) 

22. Veḣaleka(A)llâhu-ssemâvâti vel-arda bilhakki velituczâ kullu nefsin bimâ kesebet vehum lâ yuzlemûn(e) 

23. Eferaeyte meni-tteḣaże ilâhehu hevâhu ve-edallehu(A)llâhu ‘alâ ‘ilmin ve ḣateme ‘alâ sem’ihi vekalbihi ve ce’ale ‘alâ basarihi ġişâveten femen yehdîhi min ba’di(A)llâh(i)(c) efelâ teżekkerûn(e) 

24. Ve kâlû mâ hiye illâ hayâtunâ-ddunyâ nemûtu ve nahyâ vemâ yuhlikunâ illâ-ddehr(u)(c) vemâ lehum biżâlike min ‘ilm(in)(s) in hum illâ yazunnûn(e)

24. Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar. 

25. Ve-iżâ tutlâ ‘aleyhim âyâtunâ beyyinâtin mâ kâne huccetehum illâ en kâlû-/tû bi-âbâ-inâ in kuntum sâdikîn(e) 

26. Kuli(A)llâhu yuhyîkum śümme yumîtukum śümme yecme’ukum ilâ yevmi-lkiyâmeti lâ raybe fîhi velâkinne ekśera-nnâsi lâ ya’lemûn(e) 

27. Veli(A)llâhi mulku-ssemâvâti vel-ard(i)(c) ve yevme tekûmu-ssâ’atu yevme-iżin yaḣseru-lmubtilûn(e) 

28. Ve terâ kulle ummetin câśiye(ten)(c) kullu ummetin tud’â ilâ kitâbihâ-lyevme tuczevne mâ kuntum ta’melûn(e) 

29. Hâżâ kitâbunâ yentiku ‘aleykum bilhakk(i)(c) innâ kunnâ nestensiḣu mâ kuntum ta’melûn(e) 

30. Fe-emmâ-lleżîne âmenû ve ’amilû-ssâlihâti feyudḣiluhum rabbuhum fî rahmetih(i)(c) żâlike huve-lfevzu-lmubîn(u) 

31. Ve-emmâ-lleżîne keferû efelem tekun âyâtî tutlâ ‘aleykum festekbertum ve kuntum kavmen mucrimîn(e) 

32. Ve-iżâ kîle inne va’da(A)llâhhakkun ve-ssâ’atu lâ raybe fîhâ kultum mâ nedrî mâ-ssâ’atu in nezunnu illâ zannen vemâ nahnu bimusteykinîn(e) 

33. Ve bedâ lehum seyyi-âtu mâ ‘amilû ve hâka bihim mâ kânû bihi yestehzi-ûn(e) 

34. Ve kîle-lyevme nensâkum kemâ nesîtum likâe yevmikum hâżâ veme/vâkumu-nnâru vemâ lekum min nâsirîn(e) 

35. Żâlikum bi-ennekumu-tteḣażtum âyâti(A)llâhi huzuven ve ġarratkumu-lhayâtu-ddunyâ(c) felyevme lâ yuḣracûne minhâ velâ hum yusta’tebûn(e) 

36. Feli(A)llâhi-lhamdu rabbi-ssemâvâti ve rabbi-l-ardi rabbi-l’âlemîn(e) 

37. Velehu-lkibriyâu fî-ssemâvâti vel-ard(i)(s)vehuve-l’azîzu-lhakîm(u)